Search

Nilgün Öneş: “Asi dizisinin seçkin senaryo yazarı Türk peoplenews.gr’da”

“2012 yazında, bir Türk televizyon dizisi dikkatimizi ve kalbimizi kazanmak iddası ile ülkemize geldi. Dizinin senaryosu başta senaryo yazarı Nilgün Öneş olmak üzere, meslektaşlarından oluşan bir yazar ekibi tarafından yazılmıştı.

Söz konusu dizi, Orta Doğu coğrafyasında Yunan Medeniyeti’nin eski beşiği olan mistik Antakya şehrinde çekilmişti. Dizi adını, bölgeyi ikiye ayıran aynı addaki vahşi Asi Nehri’nden ( mitolojik adıyla Orontes) ve güçlü başrol karakterinden almıştı. ‘’Asi’’ dizisi hem dünya çapında hem de Yunanistan’da inanılmaz bir başarı gösterdi (67 ve daha fazla ülkede seyredilme rekoru kırarak Monte Karlo 2011 yılı Uluslar arası Televizyon Ödülleri’nde, ikincilik ödülünü kazandı). Bunun yanı sıra dizinin başrol oyuncusu Murat Yıldırım, 2012 yılı kasım ayında düzenlenen Vatikan Uluslar arası Giuseppe Sciacca  Ödülleri’nde, En İyi Yeni Oyuncu ödülünü kazandı.

Söz konusu bu gelişmeler bizim de Nilgün Öneş’le tanışma nedenlerimizi oluşturdu.

nuriye

Nilgün Öneş’in yetenekli kalemi, karakterleri ve sahneleri bir dans esnekliğinde, gözyaşlarını ve gülüşleri ise bir ressam hassasiyetinde aktarıyor. Komşu ülkemizde saygıdeğer bir ada sahip olan, ifade ustası yazar,Yunan kamuoyu tarafından da oldukça iyi bilinen ‘’Güz Sancısı’’ adlı film senaryosunun da imza ortaklarından biri. Nilgün Öneş kibar ve tatlı bir hanım, mükemmel bir sanatçı ve hoş bir insan.
Hoş sohbetiyle bizi kendi hayatında, fikirlerinde, tecrübelerinde, sırlarında ve gerçeklerinde bir yolculuğa çıkardı…’’
Bize biraz kendinizden, geçmişinizden bahsetmenizi rica ediyoruz. Nerde doğdunuz, ebeveynleriniz ne iş ile meşguldü,eğitiminiz nedir,nelerle ilgilendiniz, çocuklarınız var mı?
Karadeniz’de bir kıyı kasabası olan İnebolu’da doğdum. Babam orman mühendisiydi ve sık sık tayin olurdu. Bu nedenle ben ve üç kardeşim her sınıfı ayrı bir kasaba veya şehirde okuduk. Ancak bundan çok memnunum, böylece Anadolu’yu çok yakından tanıma fırsatı bulmuş oldum. Bu tecrübenin hayatıma çok büyük zenginlikler kattığını düşünüyorum. Küçük yaşlardan itibaren çizmeye başladım.
Babam şiir severdi, ilkokul döneminde onun sayesinde şiirle tanıştım ve denemelerim oldu. Hatta birkaç gazetede yayınlandı. Ama o sıralarda resim benim için daha ön plandaydı ve yolumu belirledi. İstanbul Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde sanat eğitimi aldım.
Uzun yıllar çeşitli reklam şirketlerinde ve serbest olarak grafik tasarımcı olarak çalıştım. Bir süre sonra senaryo yazmaya başladım. Kısa bir dönem her iki işimi de bir arada yürütmeye çalıştım ama zamanla senaryo yazmak hayatımı tümüyle doldurdu. Hala hobi olarak grafik işler yapıyorum ancak yazarlık artık herşeyin önüne geçti. Tek çocuğum var, kızım Ceren Oykut da sanat eğitimi aldı, şimdi genç bir ressam olarak Türkiye’de ve başka ülkelerde çeşitli işler üretiyor.
Çocukluk yıllarınıza ait en sıcak anılarınız nelerdir? 
Babam devlet memuru olduğu için sürekli yer değiştirirdik. Gideceğimiz yeni kasabaları merak eder, oradaki arkadaşlarım kimler olacak diye heyecanlanırdım. Kamyona eşyaları yükler, babamın Anadol marka arabasına doluşur yollara düşerdik. Yaşadığımız yerden gözyaşları içinde ayrılır, yeni kasabamızda da hep içtenlikle karşılanırdık. Anadolu’nun her tarafında arkadaşlarım var ve onları hiç unutmadım. En sıcak anım da yine bu arkadaşlarımdan biriyle ilgili.

Biografiniz için bazı şeyler yazmanızı istiyoruz. Nerde doğdunuz, evebeyinleriniz ne iş ile meşkuldu, eğitiminiz dedir, nelerle ilgilendiniz ve ilk önce çocuklarınız var mı? 

 

babynilgun_resizeNilgün Öneş çocukluk yıllarında…

Babam devlet memuru olduğu için sürekli yer değiştirirdik. Gideceğimiz yeni kasabaları merak eder, oradaki arkadaşlarım kimler olacak diye heyecanlanırdım. Kamyona eşyaları yükler, babamın Anadol marka arabasına doluşur yollara düşerdik. Yaşadığımız yerden gözyaşları içinde ayrılır, yeni kasabamızda da hep içtenlikle

karşılanırdık. Anadolu’nun her tarafında arkadaşlarım var ve onları hiç unutmadım. En sıcak anım da yine bu arkadaşlarımdan biriyle ilgili.
nilgunpanorama_resizeİkinci Bahar dizisi sırasında bir televizyon programına konuk olmuştum. Ertesi gün evime bir telefon geldi ve bir kadın sesi “Bil bakalım ben kimim?” diye sordu.

Aradan onca yıl geçmesine rağmen çocukluk arkadaşımın sesini hemen tanıdım ve ismini söyledim. Tabi çok şaşırdı ve çok mutlu oldu. Uzun uzun sohbet ettik. Çocukluk günlerimize hızla geri döndük. Hala da haberleşiyoruz.
Ergenlik çağında nasıldınız? Asi miydiniz?
Çok problem yarattığımı düşünmüyorum. Zaten ailem Anadolu’da dolaşırken babam liseyi İstanbul’da yatılı okumama karar verdi.
Onlardan ayrılmak zor geldi ama yatılı okul hayatı da bana başka bir tecrübe kattı.
Yaz tatillerinde eve döner ağaçların tepesinde ya da yalnız kalabileceğim yerlerde saatlerce kitap okurdum. Tabi sürekli çizerdim.
Çok meşgul olduğum için de endişelenecek veya etrafıma sıkıntı yaratacak fırsatım olmadı.
Lise yıllarında çizdiğim resimli romanların sıkı takipçileri vardı. Şimdi aynı arkadaşlarım yazdığım dizileri aynı heyecanla izliyorlar. Bu çok mutluluk verici birşey… Eğer uğraştığınız birşeyler varsa endişe veya sıkıntılarla başedebiliyorsunuz.
nilgunfriends1

Yazmak ve çizmek bana verilmiş çok büyük iki hediye. Onlar sayesinde hayatımın zorlu dönemlerini daha kolay aştım.

Kayıplarınız hayatınızda nasıl bir rol oynadı? 
Çok ciddi roller oynadı. 8,5 yaşında annemi, 25 yaşındayken babamı kaybettik. O sırada kızım henüz üç aylıktı. Özellikle annnemi kaybetmem çok daha ağır bir travma yarattı. Çok özel ve güzel bir kadındı, Şiir okur, günlük tutar ve resim yapardı. Sadece annemi değil, hayran olduğum bir insanı ve arkadaşımı da kaybettiğimi hissetmiştim. Uzun zaman öldüğünü kabul etmedim. Çok sevdiği İstanbul’a gittiğine kendimi inandırdım. Durumu kabul ettikten sonra anne-kız ilişkisini tersinden kurabilmek için bir kızım olmasını çok istedim. Dualarım kabul oldu. Bu travmaların yazarken bana çok şey kattığı bir gerçek.
nilgunsenariografoi

Nilgün Öneş yazar ekibi ile birlikte
Eserlerinizde bu derece mükemmel aktardığınız aşk, hayatınızda nasıl bir rol oynamakta? 
Aşk bize hem enerji veren, hem de enerjimizi alan çok güçlü bir duygu. Yaşadığımızı fark ettiğimiz ender durumlardan biri. Bir sürü şeyi bir arada hissetmenize neden oluyor. Aynı anda sevgili, arkadaş, kardeş, ebeveyn, iş arkadaşı hatta düşman bile olabiliyorsunuz. Bir başkasının gözünden kendinize bakıyorsunuz ve bilmediğiniz yönlerinizi keşfediyorsunuz. Aşk özellikle bizim kuşak için çok önemli ve değerli bir duyguydu. Şimdi daha rahat üstünden geçilip gidilebiliyor. Elbette ben de aşktan çok etkilendim. Düştüm kalktım, havalarda dolaştım, yerlere serildim. Bütün bu duyguları yazarak aktarabilme fırsatını bulduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Size göre bir insanı farklı kılan karakter özelliği nedir? 
nilgunsmile

Kendine ait özellikleri koruyabilmesi ve samimi olması. Günümüzde herkes bir imajın içine yerleşmek ve o görüntüde insanlar tarafından sevilmek hatta hayran olunmak istiyor. Çoğu zaman da bu imaj kendilerinden çok yüksek yerlerde duruyor. O zaman ne kadar sahte göründüklerinin farkında değiller.

Ne kadar mutlu, başarılı, yardımsever, bilge düşünceli olduklarını ispat etmek ister gibi kitaplardan veya başkalarından aldıkları cümlelerle konuşuyor, yüzlerinde sahte bir tebessümle etrafa bakıyorlar.
Oysa bizi insan yapan biraz da hatalarımız ve hayal kırıklıklarımız değil mi? Bunlardan etkilenen ve çekinmeden ifade edenler her zaman ilgimi çekmiştir. Bazen dibi boylamak iyidir.
Hatta gereklidir, dönüp kendine bakmanı sağlar. Düştüğün yere ayağını kuvvetle vurup yükselmek aynı zamanda yenilenmektir.
Eserlerinizdeki başrol erkek karakterleri, içten gelen bir asillikle seyirci karşısına çıkıyor. Sizin hoşunuza giden modern Türk erkeği modeli nedir?
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra feminist hareketin içinde yer aldım. “Bugünün Kadını” isimli bir bant çiziyordum. Türkiye’nin ilk kadın hareketiydi, hatta bu hafta sonu aynı gurup, uzun zamandan beri ilk defa bir araya geliyoruz. Kadınlar o yıllarda kendilerini ve ilişkilerini sorguladılar. Bu durum erkekleri de etkiledi. Kadınların hoşuna gitmek için, paylaşımcı, modern, eşinin önünü açan rollere büründüler.
Asi-murat

”Asi” adlı televizyon disinin başrol oyuncusu Murat Yıldırım

Elbette henüz kimse bu yeni biçime hazır değildi ve hem kadınlar hem de erkekler mutsuz oldular. Boşanmalar arttı. Şimdi 2013 yılına girmek üzereyiz. 12 Eylül’ün üzerinden 30 yıl geçti. Artık genç nesil erkeklerin o dönemin erkeklerinin isteyip olamadıkları yere yaklaştıklarını görüyorum. daha paylaşımcılar, nazikler, şefkatliler, çocukların bakımında sorumluluk alıyorlar ve eşlerinin hayatının kolaylaştırmaya çalışıyorlar. Bu çok güzel bir gelişme ve benim de beğendiğim bir model.
Tam olarak ne zaman senaryo yazarlığına yönelme kararı aldınız? 
Manajans’ta grafik tasarımcı olarak çalışıyordum. İki arkadaşım televizyon için “Süper Baba” Dizisi’ni çalışmaya başladı. Aralarına bazı yazarlar katıldı ama olmadı.
super-baba-Senaryosunun  yazımında yer aldığı ilk dizi ‘’Süper Baba’’

Bana teklif ettiler. Ben de “Ben bir çizerim, nasıl yazmamı bekliyorsunuz?” diye sordum. O zamanlar yazar ve çizer
olarak ekipler oluşturur ve birlikte çalışırdık. Çizerler de reklam fikri veya film senaryosu düşünüp anlatmak zorundaydılar.
Sanırım bu çalışmalar sırasında bende birşey gördüler. Kadroya böylece katıldım. Ilk senaryolarımı elle yazdım, çünkü bir yazar gibi klavye kullanmasını henüz bilmiyordum.
Böylece hayatımda yepyeni bir sayfa açıldı ve yazmaktan çok büyük bir keyif almaya başladım. Süper Baba Türkiye’nin en sevilen işlerinden biri oldu. Bugün bile en sevilen dizi sıralamasında ilk beşe girer.

Siz mi kahramanlarınızı istediğiniz yere yönlendiriyorsunuz yoka onlar mı sizi? 
Stanislavski’ini dediği gibi “Metni yazar sağlar, alt metni ise oyuncu…” Özellikle bir dizi projesi çalışıyorsanız bu uzun soluklu bir iştir. Siz yazmaya devam ederken karakterler kanlanıp canlanır ve karşınızda hareket etmeye başlar. Artık sizden bağımsız bireyler olurlar ve yazdığınız bazı şeylere karşı durduklarını hissedersiniz. Ben bu noktada karakterle gizli bir ilişki kurmaya çalışıyorum. Bundan oyuncunun haberi olmuyor. Onun yarattığı karakterle, benim yazdığım birbiriyle çatışmaya başlıyor. Bu çatışmada ne kadar iyi uzlaşırsak o kadar başarılı oluyoruz. Yani bir noktadan sonra birbirimizi yönlendiriyoruz. Elbette oyuncularla yüzyüze konuşmayı, karakterleriyle ilgili sorularına cevap vermeyi ve eğer varsa problemleri birlikte çözmeyi çok önemsiyorum. Bu çalışmaların her iki tarafa da faydası oluyor. Sonuç olarak ortak bir iş yapıyoruz ve birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var.

Rolleriniz seyircinin zihniyetini nasıl etkilemiştir?afissahatirla-sevgili-

Özellikle “Hatırla Sevgili” dizisinin ciddi etkileri olduğunu düşünüyorum. Yakın tarih, onun içinden geçip giden kurgu hikaye ve karakterler özellikle genç kesimi çok etkiledi. Projeyi fikir ayrılıkları üzerine kurmuştum. Fikir ayrılığının sadece ülkemizde değil bütün dünyada savaşlara neden olacak kadar insanları olumsuz yönde etkilediği bir gerçek.
Dizinin konu aldığı yakın tarih bu fikir ayrılıklarının insanlara büyük acılar yaşattığı bir zaman dilimini kapsıyordu. Döneme ait kitaplar yeniden best seller oldu. Üniversitelerde tartışmalara gittik, öğrencilerin sorularını cevapladık.
Ama beni en çok etkileyen 6 Mayıs 1972 yılında idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’nın
mezarlarındaki anma töreni olmuştu. Tıklım tıklım genç insanlarla ve öğrencilerle doluydu. Bunun dışında gerçek aşk duygusu Asi’de olduğu gibi seyirciyi her zaman etkiliyor.
Sinema endüstrisi Türkiye’de yükselişte mi? Bunu neye borçlu?
Bence yükselişte değil. Hatta henüz Türkiye’de bir sinema sektöründen söz edemeyiz. Genellikle bağımsız filmler yapılıyor. Kafalar biraz karışık. Gişe filmleri aşağılanıyor, art house filmler yüceltiliyor. Oysa her ikisinin de iyisi ve kötüsü var. Biri gişeyi hedefliyorsa, diğeri entellektüel dünyayı, festivalleri hedefliyor. Her ikisinin de bir hedef kitlesi var. Samimiyet yoksa, bir hesap varsa her ikisinde de var.
hatirla_sevgili_group

Nilgün Öneş, başarılı dizi’’ Hatırla Sevgili’’’nin kast oyuncularıyla, başrol oyuncusu Beren Saat ile.
Yani hikayenize bir “öteki” karakter eklemekle veya güncel bir sorunu yama gibi senaryonuza katmakla sanat yapmış olmuyorsunuz, ancak küçük hesapçı oluyorsunuz aslında. Gerçek sinemacı bütün bu hislerden arınarak film yapmalı.
Bunun ne tür olduğunun bir önemi yok. Gişe filmi de, art house film de olabilir. Zaten seyirci bunu hissediyor. Elbette estetik de çok önemli, her eline kamerayı alan film çekerse çamur gibi görüntüler, özensiz kadrajlar, kötü senaryolar, kötü oyunculuklar görürsek sinemadan uzaklaşıyoruz. Bunlar ancak bir sinemacının ilk filmi için hoşgörülebilinir. Bazen estetik anlamda güçlü, kişisel ve samimi işler çıkıyor, o zaman mutlu oluyorum. Iyi bir film seyretmek her zaman rastlanacak bir durum değil.
Tüm Türk dizileri çok büyük aşklar ve bir o kadar da acı barındırmakta. Halen bazı ‘’yasakların’’ muhafaza edildiği göz önüne alınarak, bu durum toplumsal bağlamda nasıl ele alınabilir?
Eski Türk Sineması yani Yeşilçam hikayelerinde bolca melodram yapısı kullanırdı ve halk bunu çok severdi. Elbette günümüzde artık komik, melodram da zamana göre değişime uğradı. Artık seyircinin daha gerçekçi hikayeler izlemek istediğini düşünüyorum. Bunu sinemada çok deneyen var. Ama televizyon çok daha geniş kitlelere hitab ettiği için biraz daha muhafazakar.  Ve elbette ratingleri unutmamak lazım. Melodram yapısının rating anlamında ne de olsa bir garantisi var. Yasaklara gelince, içimize işlemiş, gözle görünmeyen yasaklardan da söz edebiliriz.

asi-1

Nilgün Öneş, başarılı dizi’’ Hatırla Sevgili’’’nin kast oyuncularıyla, başrol oyuncusu Beren Saat ile.

Yıllardır Türkiye’de başarılı bir senaristsiniz. Asi’nin zamanı nasıl geldi? 
Hatırla Sevgili Dizisi’ni yazıyordum ve çok yoğun çalışıyordum. Tomris Giritlioğlu, Gül Dirican, Şebnem Çitak ve Neşe Çehiz’le birlikte Asi’yi hazırlamaya başladı. Benden de dizinin senaryo danışmanı olmamı istedi.

Çok güzel bir projeydi bütün yoğunluğuma rağmen kabul ettim. Hikaye toplantılarına katılmaya başladım, sonra tretman ve senaryo kontrolleri filan derken kendimi tamamen işin içinde buldum.

Tomris iyi ki ısrar etmiş, çok iyi bir ekiple severek çalıştım ve hepimizin gurur duyduğu bir iş ortaya çıktı.
Asi’ nin senaryosunda ilham kaynaklarınız nelerdi? Nitekim senaryoda, Jane Austen’in ‘’Ask ve Gurur’’ adlı klasik romanından olumlu yönde ve fark edilir biçimde görülmekte.
Evet Jane Austen, Aşk ve Gurur. Tomris’in fikriydi. Hikayeyi müthiş bir doğa parçasının içine yani Antakya’ya yerleştirmek de… Zaten Tomris Antakyalıdır. Bütün çekimler boyunca ekip şehre yerleşti, hatta ev tutanlar bile oldu. Büyük şehrin dışına çıkmak herkese iyi geldi. Elbette görüntülerde yönetmenimiz Cevdet Mercan ve sanat yönetmenimiz Naz Erayda’nın önemli katkıları var.
Dünya çapında akıl almaz bir şekilde sürekli başarı elde eden diziyi siz nasıl yorumluyorsunuz?  Zira bu başarı dizinin 2011 Monte Kalro Uluslar arası Televizyon Ödülleri’nde ikincilik ödülü almasıyla fazlasıyla kanıtlanmış oldu. 
Sevilen bir işin ortaya çıkması için en başta bütün ekibin projeye olan inancının tam olması gerekir. Bir kişi bile inancını yitirirse bu duygu salgın hastalık gibi herkese bulaşır. Bazen senaryo iyidir ama kötü hayata geçer, bazen tam tersi senaryo kötüdür, ne kadar iyi prodüksiyon yapılsa, ne kadar iyi oynansa da olmaz. En sevilen oyuncu bile durumu kurtaramaz. Bazen de herşey bir araya gelir.

asi_montecarlotutti_1

Monte Carlo 2011
Ama bu da yetmez. Iş güzel gider, fena rating almaz ama parlamaz. Çünkü kimsenin nasıl olduğunu bilemediği o görünmez sihirli dokunuşa ihtiyacı vardır ve buna her zaman rastlanmaz. Asi’de bütün unsurlar bir araya geldi. Ve sonunda o sihir de gerçekleşti. Monte Carlo tecrübesi hepimiz için muhteşemdi. Ekip olarak gittik, ödül gecesine katıldık.

asiMonte_Carlo_1_resize

Tuba, Prens Albert’in masasına davet edildi, yemeğini onunla yedi. Onun dışında masada oyuncu olarak sadece William Macy ve Felicity Huffman vardı. Murat’la birlikte ödül verdiler. Dünyadaki en sevdiğimiz dizi ekipleriyle aynı sahnede olmak harikaydı.
Senaryoyu bu kadar sade, aynı zamanda bu kadar gerçekçi ve insancıl yapan nedir?
Doğal bir çevrede yaşanan aşk hikayesinin gücü… Bence Antakya’nın önemli katkısı var. Tarihi, insan davranışları, gelenekleri, Türkiye-Suriye sınırında olması, ana  karakterlerden birine ismini veren Asi Nehri, yemekleri, kültürü… Ve elbette Anadolu insanının sıcak kanlılığı… Yazı gurubu olarak Antakya’ya gittik, dolaştık, dinledik, izledik ve kalbimize dokunanları senaryoya aktardık. Şehir işimizi çok kolaylaştırdı.
asiMonte_Carlo_2_a
Her alanda, ama özellikle sinema ve televizyon alanında, sadece seks ve şiddet konularının sattığı günümüzde; derin aşk, dürüst arkadaşlık, kıymetli aile sevgisi, önemli etik değerler ve ilkeler gibi temiz insani duygular üzerine yazma kararınızı cesaret isteyen bir tercih olarak görüyor musunuz?
Cesaret gerektirdiğini hiç düşünmedim. Bir yazar ne biriktirdiyse onu kaleme alır. Doğduğumuz andan itibaren bilgi ve duygularla donanmaya ve biriktirmeye başlarız. Bunlar bir süre sonra elbette kendi seçimlerimiz olur. Ne okumak istiyoruz? Hayata nasıl bakıyoruz? Yaşadığımız ülkeye nasıl bakıyoruz? Insanlarla ilişkilerimizde ne kadar samimiyiz?  Farklılıklar yapılan işlere de yansır. Yazarken en çok kendi içinize bakarsınız ve aslında yazdıkça değişirsiniz, Bu nedenle yazmak bana göre çok terapik bir eylemdir. Siz değişirken yazdıklarınız da değişir. Ve elbette derin aşk, dürüst arkadaşlık, aile sevgisi, etik, nefret, seks ve şiddet gibi bütün duygular, bütün haller insanidir. Hangisini seçeceğinizi sizin öncelikleriniz ve birikiminiz belirler.
asitubamuratgamos
Herhangi bir yönetmen ya da oyuncu sizden sahne çıkarma, ilave etme veya değiştirme talebinde bulundu mu? 
Hayır ama teknik olarak gerçekleştirilmesi zor sahneler yazdığımda, yapımcının ve set ekibinin işini kolaylaştırmak için bazen değişiklikler yaptığım oldu.
Türkiye’de senaristlerin yeri ne kadar kuvvetli? 
Değerinin çok yeni yeni anlaşılmaya başladığını düşünüyorum. Geçen dönem Senaryo Yazarları Derneği Başkanlığı yaptım. Böylece Türkiye’de hatta başka ülkelerde yazarların sorunlarına yakından bakma fırsatı buldum. Biliyorsunuz bizde dizi süreleri 90 dakika ve üstü. Bu akıl almaz bir durum. İki yıl önce süreleri dünya standartlarına indirmek için Senaryo Yazarları Derneği olarak yanımıza oyuncuları ve set çalışanlarını da alarak bir eylem yaptık. Eylemin adı “Yerli Dizi Yersiz Uzun”du.
asiprato_resize
Neredeyse bütün oyuncular, bütün yazarlar ve sette çalışanlar katıldı. Çok ses getirdi ama çözüm getirmedi. 90 dakika bir sinema filmi süresidir ve biz her hafta bir sinema filmi yazıyoruz aslında. Yani imkansızı başarmaya çalışıyoruz. Sorunlarımız bununla da bitmiyor. Henüz temel haklarımıza bile sahip değiliz, telif yasası işlemiyor. Ülkemizde ve başka ülkelerde yayınlanan hiçbir işimizden telif almıyoruz. Mesela Asi dizisini örnek verecek olursak, dünyada en çok izlenen ikinci dizi oldu ama yazarlar tek kuruş telif almadı. Bu anlamda Türkiye Taş Devri’nde yaşıyor. Senaryo yazarlarının gücünü sormuştunuz, bu durumda bir güçten söz edebilir miyiz?

asifamily

”Asi”dizisinin başrol oyuncuları…

Sade bir seyirci olarak  bir sahneyi veya gelişmeyi sonradan değiştirmek istediğiniz oldu mu? 
Çok oldu. Dediğim gibi 90 dakika yazmak birçok şey gözden kaçırmayı yanında getiriyor. İşi yetiştirme telaşı içinde hiçbir şeyi kontrol edemiyorsunuz. Televizyon karşısında oturup yazdığım bir diziyi izlerken utancımdan masanın altına girmek istediğim anlar oldu.
Dizide en sevdiğiniz karakterler kimlerdi? 
Bu soruya cevap vermek evlatlarını ayırmak olur. Hepsini çok seviyorum.
asifather
Türkiye’de genelde dramatik dizilerde kötü son alışılagelmiştir. Siz halk tarafından takdir toplayan mutlu sona nasıl cesaret etiniz?
Bazı hikayeler mutlu, bazıları acıklı sona uygundur. Biz Asi ve Demir’in ve diğer karakterlerin sonsuza kadar mutlu yaşamalarını istedik. Ortak kararımızdı. Yeteri kadar acı çekmediler mi? 🙂
Sizde biliyorsunuz ki bu yıl Uluslar arası Giuseppe Sciacca 2012 Ödülleri’nde Murat Yıldırım, En İyi Genç Oyuncu olarak Vatikan’da ödül aldı. Onun tanınmasında, Türk dizilerinin dünyaya açılması ve kuşkusuz başarılı oyunculuğu en önemli rolü oynadı. Siz Murat hakkında neler hissediyorsunuz?
10nov2012_257_resize

Vatikan, 2012. Murat Yıldırım, 2012 yılı Uluslar arası Giuseppe Sciacca Ödülleri’nde, En İyi Yeni Oyuncu Ödülü’nü kazandı. Ödülü kendisine ünlü İtalyan aktrist Emanuela Tittocchia takdim etti.

Murat hem oyuncu hem de arkadaş olarak çok sevdiğim biri. Duygularını kolaylıkla ifade edebildiği çok anlamlı bir yüzü var. Samimi ve sade. Dahası oyunculuğuna yatırım yapıyor, işini çok ciddiye alıyor ve önünde bir sürü güzel projeye imza atacak kadar uzun bir yolu var. Çok daha başarılı olacağına inanıyorum.
asi_famiglia
Asi dizisindeki başrol oyuncularıyla olan çalışmalarınızda hangi olayı daha net hatırlıyorsunuz? 
Araştırma için Antakya’ya gittiğimizde, daha çok aile evindeki çekimlerde oyuncularla zaman geçirdik. Ucu Suriye sınırına dayanan harika bir mekandı. Herkes büyük bir uyum içinde, inançla ve sevgiyle çalışıyordu, elbette bu duygular işe de yansıdı. O bütünleşme halleri, heyecanları, aralarındaki dayanışma beni çok etkilemişti.
asi_2_resize
Asi’nin başrol oyuncuları, efsane ve başarılı çift Tuba Büyüküstün ve Murat Yıldırım için tekrar bir dizi veya film yazar mıydınız Asi?
Tabi neden olmasın? Her ikisi de hem arkadaş hem de oyuncu olarak çok sevdiğim insanlar. Daha da önemlisi birlikte çok uyumlu ve güzeller.
Geçmişten ağır bir tarih yüküyle gelen iki halk arasında kültürün bir  iletişim köprüsü oluşturabileceğine inanıyor musunuz?
guz-sancisi-afis1aYürekten inanıyorum. Hatta kültür paylaşımının bütün dünyayı çok güzel bir yere çevireceğine de inanıyorum. Kızım geçen yıllarda İtalya’nın Pisa kentinde bir ortak sergiye katılmak üzere davet aldı.

Bir buçuk aya yakın orada kalıp çalıştı. İki Yunanlı kız arkadaşıyla ev paylaştı. Birbirlerini çok sevdiler, oradaki zamanı çok güzel yaşadılar.
Birlikte iş ürettiler. Daha sonra kızım Atina’ya gitti, onlar da İstanbul’a geldi. Hala haberleşiyorlar. Bu gençleri bir araya getiren sanat ve kültür ortamıydı. Dünyayı kültür insanları yönetmeli.
Büyük bir ihtimale tepki alacağını bildiğiniz halde Güz Sancısı  gibi bu kadar riskli bir senaryoyu yazmaya nasıl karar verdiniz? 
Burada takdir edilmesi gereken kişi Tomris Giritlioğlu bence. Filmi çekmeyi çok istiyordu ve uzun zaman beklemişti. İkimiz de Hatırla Sevgili gibi çok yoğun ve yorucu bir işten çıkmıştık. Etyen Mahçupyan’la senaryo üzerinde epeyce yol almışlardı.
Benim de kadroya dahil olmamı istedi ve her şeye yeniden başladık. Zorlu ama uyumlu bir çalışma süreci yaşadık. Sonuçta hepimizi memnun eden bir iş çıktı ortaya…
Bu filmin senaryosu için nasıl araştırma yaptınız? Her iki taraftan da o dönemi yaşamış inanlarla mı konuştunuz? 
Evet, tanıklıklar çok önemli. Ayrıca kitaplar, belgeseller, döneme ait fotoğraflar, gazete kupürleri ve elbette Güz Sancısı kitabının yazarı Yılmaz Karakoyunlu… Yani elimizde bol bol malzeme vardı.
pligeswinter_1
“Güz Sancısı”: Beren Saat & Murat Yildirim
Türk toplumuna nasıl bir duygu yarattı? 
Belli bir seyirci kitlesi çok etkilendi ve tarihin kapatılmaya çalışılan bir sayfası açıldığı için memnun oldu. Ama böyle işler tepki alır, elbette biz de aldık. Zaten göze almıştık. Dünya Tarihi utanç verici olaylarla dolu. Bütün ülkelerin elleri kana bulanmış durumda. Son yıllarda Türkiye’de bu tür olayları unutmamak adına birçok sivil toplum hareketi oluştu. Mesela bu yıl Hrant Dink’i anma günü ilk günkü kadar kalabalıktı.

pliges155ba

Bu umut verici. Çünkü artık biliyoruz, ülkelerdeki iktidarlar resmi tarihi her zaman kendi işlerine geldiği gibi yazmaya devam edecek, oysa geçmişte yazılmamış, yazılamamış günümüzde yazılmasına izin verilmeyenler olaylar var… Bunlar da sivil toplum hareketleri sayesinde kayda düşecekler.
Senaroyoya, önemli değişkliklere yol açacak boyutta, müdahaleler söz konusu oldu mu?
muratpliges

Düşündüm ve isteğimiz dışında değiştirdiğimiz bir yer bulamadım.
Elimizde bir kitap vardı, onun dışına pek çıkmadık, hatta siyasi bir karakter ekledik. Kitap olay açısından çok yoğundu ve sinema senaryosu boyunda kullanabilmek için eleme yaptık.
Bunu baskı gördüğümüz için değil teknik olarak yapmak zorunda kaldık.
Sonuçtan ne ölçüde tatmin oldunuz? 
Çok az. Bu tür filmler artmalı. Bu film bizim bakış açımızı anlatıyordu. Bir başka gurup bambaşka açılardan olaya yaklaşabilir ve hiç görmediğimiz detayları gözler önüne serebilir.
Yunanistan’a geldiğinizde Yunan halkı hakkında nasıl bir izlenim edindiniz?

Çok heyecanlandıklarını düşündüm. Duygulandıklarını gördüm, gözleri dolanlar, ağlayanlar oldu. Aralarında olaylara tanık olanlar da vardı. Sanırım onlar için oldukça zor bir seyirdi. Bizim için çok heyecanlı birkaç gündü.

athenspliges
Atina: Başrol oyuncuları Beren Saat, Murat Yıldırım, Belçim Bilgin, yapımcı, yönetmen ve senaryo yazarları Tomris Giritlioğlu ile Nilgün Öneş.

Murat ve Beren’le söyleşiler yapıldı. El üstünde tutulduk, gala gecesi, ertesi gün bizi götürdükleri Girit Lokantası harikaydı. Çok güzel anılarla geri döndük. Yıllar önce kızım ve kız kardeşimle birlikte arabaya atlayıp Yunanistan’ı ve adaları baştan sona gezmiştik. O seyahati hatırladım, çok güzeldi.
Dünya sinemasından en sevdiğiniz filmler hangileri? 
Çok var. Michale Haneke, Tom Tykwer, Tod Solondz, Almadovar, Robert Altman, Ang Lee, Jim Jarmush filmleri, Thomas Winterberg’in Festen filmi, Paul Thomas Anderson’un son filmi The Master ve özellikle Joaquin Phonenix’in unutulmaz oyunculuğu ilk aklıma gelenler…
Genelde nasıl yazmaya başlarsınız, belirli bir metod veya yönteminiz var mı? 
Önce hikaye yazmak için beni tetikleyen, heveslendiren bir şey olur. Bir müzik parçası, bir olay, bir insan, bir
durum,nilgunclassic_resizebir anı… Senaryonun ilk çatısı ortaya çıkmaya başlar. Sıra karakterlere gelir. Karakter derinliklerini çalışırken aslında ana hikaye de zenginleşir. Bütün karakterlerin geçmiş ve gelecek öyküleri, kişisel özellikleri, duygusal alanları

ortaya çıktıktan sonra tretman yazmaya başlarım. Bence tretman senaryonun en önemli aşamasıdır.
Yani her sahne içeriğinin sahne sırasına göre düz bir metinle yazıldığı bölüm. İyi bir tretmandan herkes diyalog yazabilir ama kötü bir tretman zincirleme felakettir. Tretman neredeyse bir harita gibi yapısal hataları net bir şekilde görme fırsatı verir.
Çünkü gösterişli diyaloglar gözlerimizi boyayabilir ama o sahnede aslında hiçbir anlam yoktur. Böyle zaafları ancak tretmanda görebilirsiniz. Tretmanı onlarca kere yazıp bozup son haline getiririm ve insan içine çıkar. Sonra sıra diyalog yazmaya gelir.
Bugüne kadar işinizle alakalı size verilen en değerli tavsiye neydi? 
“Ben bu işi öğrendim, artık biliyorum.” deme. Bu çok değerli bir tavsiye ben de genç yazarlara söylüyorum. Çünkü senaryo yazmak ip üstünde yürümektir. Her an hata yapma, kendi fikrinin büyüsüne kapılıp bu hataları görememe tehlikesiyle karşı karşıya kalır ve farkına varmazsınız. Aslında işin cazibesi de bu bilinmezliğinden gelir. Her senaryo ayrı bir serüvendir ve sonucuyla ilgili kesin bilgileriniz asla olamaz. Bu nedenle bence senaryo da şiir gibidir, hiçbir zaman bitmez. Ancak bir noktada bitirmek zorunda kalırsınız.
Asi dizisinin yapımcısı Tomris Giritlioğlu ile baş rol oyuncusu Tuba Büyüküstün’ün oynayacağı bir filmin senaryosuna  başlayacağınız söyleniyor. Bize açıklayabilir misiniz? Doğru mudur? 
tubapan_resizeOyuncu Tuba Büyüküstün

Evet bir senaryo üzerinde çalışıyorum. 2 Temmuz 1993 yılında Sivas’ta, ozan Pir Sultan Abdal’ı anma şenliklerinde aralarında ünlü yazar Aziz Nesin’in de bulunduğu misafir bir gurup Madımak Oteli’nde kalıyordu ve otel radikal islamcılar tarafından ateşe verilmişti.
33 yazar, ozan, düşünür ve 2 otel görevlisi yanarak ve dumandan boğularak ölmüştü. Senaryo bu olayla ilgili. Ama üzerinde  çok çalışmam lazım.
Çünkü oldukça karanlık bir hikaye. olay radikal islamcıların eylemi gibi görünse de geri planda başka güçlerin olduğu tartışılmaz.
Söylemek istediğiniz veya ilave etmek istediğiniz başka herhangi bir şey varsa mutlu oluruz…
Beni bulduğunuz ve bu söyleşiyi gerçekleştirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Yazışarak da olsa sizleri tanımaktan çok mutlu oldum. Her iki halkın birbirine benzediğini, ortak bir duyguları, ortak alışkanlıkları olduğunu düşünüyorum. Hatta ortak yemeklerimiz bile var. Bu nedenle bir araya geldiğimizde akrabalar gibi hızla kaynaşıyoruz. Halklar arasında bir sorun olmadığı, sorun yaratanın iktidarlar olduğu bir gerçek. Barış içinde birarada yaşamak dileğiyle İstanbul’dan herkese çok sevgi ve selamlar…
Röportajı gerçekleştiren: Vicky Bafataki & Theodora Darviri

Türkçe Metin Düzenlemesi: Zeynep Albayrak Vermpis

Write a response

Αφήστε μια απάντηση

Η ηλ. διεύθυνση σας δεν δημοσιεύεται. Τα υποχρεωτικά πεδία σημειώνονται με *

Αυτός ο ιστότοπος χρησιμοποιεί το Akismet για να μειώσει τα ανεπιθύμητα σχόλια. Μάθετε πώς υφίστανται επεξεργασία τα δεδομένα των σχολίων σας.

Close
Your custom text © Copyright 2018. All rights reserved.
Close